27 Nisan 2013 Cumartesi

‘Varlık Barışı’ ne getirir ne götürür?

‘Varlık Barışı’ ne getirir ne götürür?

Şükrü KIZILOT
17.04.2013
 
 


BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan’ın yeni bir “Varlık Barışı” üzerinde çalışıldığını açıklaması, çok kişiyi heyecanlandırdı.



Maliye, Varlık Barışı uygulamasından, Mart 2013 sonu itibariyle 22 milyar lira gelir elde etti. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 10 milyar liranın üzerindeki tahsilatı ile birlikte, bu tutar şimdilik 32 milyar lira civarında.
Yeni varlık barışı yasası ile birlikte, yine önemli bir gelir toplanır.
NEYİ KAPSAYACAK?
Babacan’ın açıklamasına göre, şu anda netleşen bir tasarı yok. Çalışmalar devam ediyor. Ancak, öncekileri göz önüne alarak bir çerçeve çizebiliriz.
1. Matrah Artırımı:
* Gelir ve Kurumlar Vergisi, KDV ve stopaj yönünden “matrah artırımı” yapanların, o yıllara ait defter ve belgeleri incelenmez. Matrah artırımı, 2008, 2009, 2010, 2011 ve 2012 yıllarını kapsayabilir.
2. Birikmiş Borçlar:
* Gecikme zammı silinerek, ÜFE oranına göre düşük tutarda hesaplanan faizle birlikte, daha önce uygulandığı gibi, 18 eşit taksiti ve 36 ayı bulabilen bir taksitlendirmeye gidilebilir
3. İhtilaflı Dosyalar:
* Vergi mahkemesi, bölge idare mahkemesi ve Danıştay aşamasındaki ihtilaflı vergi ve cezaların, büyük bir kısmı silinip, kalanının taksite bağlanması söz konusu.
Vergi mahkemelerindeki ihtilaflı dosyalar:
Vergi aslının yüzde 50’si, vergi ziyaı cezasının da tamamı silinebilir. Kalan yüzde 50 vergi, ÜFE’ye göre hesaplanacak faizi ile birlikte, 18 eşit taksitte ve 36 ayı bulabilen vadeye göre ödenebilecek.
Bölge idare mahkemesi ve Danıştay’daki ihtilaflar:
* Vergi mahkemesi kararı mükellef lehine ise, verginin yüzde 80’i, vergi ziyaı cezasının tamamı silinecek.
* Vergi mahkemesi kararı mükellef aleyhine ise, vergi aslı silinmeyecek, cezanın yüzde 100’ü silinecek.
* Vergi mahkemesi kararı, bölge idare mahkemesi ve Danıştay’ca bozulmuşsa, vergi aslının yüzde 50’si ile cezanın tamamı silinecek.
Kalan vergi aslı, ÜFE’ye göre hesaplanacak faizi ile birlikte 18 eşit taksitte 36 ayı bulabilecek şekilde taksite bağlanabilecek.
DİĞERLERİ
Daha önce olduğu gibi;
* Belgesiz malların, KDV’si ödenmek suretiyle kayıtlara alınacak şekilde beyan edilebilir.
* İşletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan “makine, teçhizat ve demirbaşların”, düşük oranda KDV ödenerek beyan edilmek suretiyle kayıtlara alınabilir.
* Kayıtlarda yer aldığı halde işletmede bulunmayan “kasa mevcudu” ve “ortaklardan alacaklar”, yüzde 3 vergi ödenerek yok edilebilir.
* Yurt dışındaki “döviz, altın ve menkul kıymetlerin”, yüzde 2 civarında vergi ödenerek Türkiye’ye getirilmesi, söz konusu olabilir.
Varlık Barışı telaffuz edildiğine göre, bir an önce yasalaşmasında yarar var. Aksi halde “Nasıl olsa yasa çıkacak” diyenler, ödemelerini aksatabilirler...

İngiliz, İtalyan ve Kanadalı üç çocuğumun vergisi

İngiliz, İtalyan ve Kanadalı üç çocuğumun vergisi

Şükrü KIZILOT
27.04.2013


SORU: Gençliğimde değişik ülkelerde kaldım. Evlilik bağı olmadan üç ayrı kadından, üç çocuğum oldu. Çocuklar annelerinin bulunduğu ülkede İngiliz, İtalyan ve Kanada vatandaşı. Şu anda bekârım. Türkiye’de gayrimenkullerim ve param var. Öldüğümde, benim bu çocuklara bıraktığım mirastan, çocuklar Türkiye’de vergi ödeyecek mi? Kenan Hızyeter - BODRUM



YANIT: Evet ödeyecek. Türkiye’de bulunan malların, çocuklarınıza intikal etmesi Veraset ve İntikal Vergisi’ne tabidir. Gayrimenkulleriniz ve paranız başka ülkede olsaydı, vergi ödemeyeceklerdi.
Faturaya dahil edilen bahşişin KDV’si
SORU: Otelimizde konaklayan turist gruplarını gönderen firmalara düzenlediğimiz faturalara, otel konaklama bedeli ile otelde yapılan hizmetlere ek olarak, tahsil edilen bahşişleri de “paid out” bedeli adıyla dahil ediyoruz. Bu bahşişler KDV matrahına dahil mi? Emre Akkoç- MARMARİS
YANIT: Müşterilerinizin, bir memnuniyet ifadesi olarak veya örf ve adet gereği bahşiş kutularına nakit olarak bıraktıkları bahşişler KDV’ye tabi değil. Ancak otel konaklama bedeli ile otelde yapılan hizmetlere ek olarak tahsil edilen bahşiş bedellerinin, KDV Kanunu’nun 24/c maddesi gereğince, KDV matrahına dahil edilmesi gerekir.
Ücretlinin askerlik borçlanması
SORU: Ücretli olarak çalışıyorum. Askerlik borçlanması nedeniyle yaptığım ödeme, daha az vergi hesaplanması için ücretimden indirilir mi? Burak Demiralp - KAYSERİ
YANIT: Evet indirilir. Ödeme belgesini işverene ibraz ettiğiniz aydan itibaren, tamamı ücretinizden gider olarak indirilir. Böylelikle daha az vergi ödersiniz.
Avukatın home ofisinin kredi faizi
SORU: Banka kredisi kullanarak aldığım konutta home office avukatlık faaliyetimi de yürütüyorum. Kredi faizlerini masraf yazabilir miyim? Furkan Denizci - İSTANBUL
YANIT: Ödediğiniz faizin ve hesaplanacak amortismanların “yarısını” gider olarak indirebilirsiniz. Gelir İdaresi Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 2 Ocak 2013 tarih ve 68-12/4-3 sayılı özelgesine göre, ödenen faizlerin, gayrimenkulün aktife alındığı yılın sonuna kadar olan kısmı maliyete intikal ettirilecek. İzleyen yıldan itibaren doğrudan gider yazılabilecek.
Yumurta dizme makinalarının KDV’si
SORU: Yumurta dizme makinası üreteceğiz. Sattığımızda KDV oranı yüzde kaç olacak? Murat Özkan - KONYA
YANIT: Finansal kiralama şirketlerine sattığınızda yüzde 1, bunun dışındakilere satışı yüzde 18’dir.
Fahri konsolosların KDV, ÖTV ve MTV istisnası
SORU: Bir ülkenin fahri konsolosuyum. KDV, ÖTV ve Motorlu Taşıtlar Vergisi yönünden, herhangi bir istisnadan yararlanabilir miyim? B. Tuna - ANTALYA
YANIT: Hayır, her üç vergi yönünden de herhangi bir istisnadan yararlanamazsınız.
Sigortalı çalışan Emekli Sandığı’ndan dul aylığı alabilir mi?
SORU: Devlet memuru olan kocam, trafik kazasında vefat etti. Şu anda ondan dolayı “dul aylığı” alıyorum. Hayat şartları ağır... Sigortalı olarak bir şirkette çalışırsam dul aylığım kesilir mi? Neslihan Köksal - ANTALYA
YANIT: Kesilmez. Rahatça çalışabilirsiniz. Hatta ileride emekli olduğunuzda da kocanızdan dolayı dul aylığı alabilirsiniz. Ancak evlenirseniz, dul aylığınız kesilir.

16 Nisan 2013 Salı

İş Sözleşmesinin Feshinde Usuk ve İş Güvencesi Kapsamında İşe Geç Gelen İşçinin İş Sözleşmesinin Feshi

Musa Çakmakçı
Sosyal Güvenlik Uzmanı







İş Sözleşmesinin Feshinde Usul ve İş Güvencesi Kapsamında İşe Geç Gelen İşçinin İş Sözleşmesinin Feshi

Tarih: 05.04.2013

1-GİRİŞ

İşveren ile İşçi arasında imzalanan İş sözleşmeleritaraflara karşılıklı hak ve görevler yüklemektedir.İşsözleşmesinin temel iki unsuru bulunmaktadır bunlar hizmet ve ücrettir.İş sözleşmesiyle İşçinin temel borcu bir hizmeti yerine getirme yükümlülüğü altına girerken, işveren de işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi alarak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmakla birlikte bu hizmetin karşılığı olan ücreti ödeme borcu altına girmektedir. İşçi sözleşmede belirtilen işi yerine getirirken özenle hareket etmeli, sadakat borcunun gereği olarak işverenin yararına olan davranışları yapmalı ve zararına olan davranışlardan kaçınmalıdır. İşçi iş görme yükümlülüğünü yerine getirirken işverenin bu konudaki talimatlarına da uymak zorundadır. Bununla birlikte İşçi ile İşveren ilişkileri taraflardan birinin sözleşmeden doğan borcuna aykırı davranmasından dolayı bozulmakta olup; iş sözleşmesinin feshi konusu ortaya çıkmaktadır.

İşveren ve işçi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklardan biride işe geç kalan işçinin İş sözleşmesinin feshedilmesi konusunu 4857 İş Kanunun 18.maddesi “Feshin Geçerle bir sebebe dayandırılması” hükmüyine aynı Kanunun 19.maddesinde yer alan “Sözleşmenin Feshinde Usul”, Kanunun 20. maddesinde yer alan “Fesih Bildirimine İtiraz ve Usulü” ve yine Kanunun 21.maddesinde yer alan “Geçersiz Sebeple Yapılan Feshin Sonuçları” hükümleri ile bir arada Makalemizde değerlendirilecektir.

2- İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİNİN GEÇERLİ SEBEBE DAYANDIRILMASI

4857 sayılı iş Kanunu’nun 18.maddesinin birinci fıkrası uyarınca Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde(İşyerinde en az otuz işçinin çalışıp çalışmadığının belirlenmesinde İşverenin aynı iş kolunda birden fazla işyeri var ise bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısı dikkate alınır. Yrg.9.HK:2003/20526)en az altı aylık kıdemi olan işçinin (İşçinin altı aylık kıdem süresi aynı işverene ait değişik işyerlerinde geçen süreler birleştirilerek hesap edilir. Yrg.9.HK:2003/14623) belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden İşveren, işçininyetersizliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işinin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayandırmak zorundadır.

İşverenin işyeri veya işletme ile ilgili bir konuda karar alması, işverenin girişim özgürlüğü kapsamında yer alır. İşveren, işletmesinin geleceği için amaç ve içeriğini belirlemekte serbest olaraken uygun gördüğü kararı verme yetkisine sahiptir. İşveren, iş yerine yeni teknolojilerin getirmesi, işyerinin organizasyonu, işyerinin daha verimli hale getirilerek rekabet gücünün arttırılması gibi işletmesel kararlar alabilir.İşverenin alacağı işletmesel karar sonucunda, tedbir olarak düşünülen feshin zorunlu hale gelmiş olması gerekir. İşveren işletmesel kararla fesih kararından önce işletmede fazla çalışmalar kaldırılmalı, çalışanın rızası ile esnek çalışma biçimleri düşünülmeli, çalışana meslek içi eğitime tabi tutarakbaşka işte çalıştırmadenenmeli kısaca ifade etmek gerekirse; fesih en son çare olarak görülmelidir.(Yrg.9.HK:2004/27998) Belirtilen bu kararlar üzerinde yargı denetimi de söz konusu değildir. Ancak buradan hareketle işverenin işletmesel karar özgürlüğünün mutlak ve sınırsız olduğu sonucu çıkarılmamalı başka bir anlatımla işverenin fesih konusunda“keyfi” kararları yargı denetimine tabidir.

İşçinin yetersizliğinden ve davranışlarından kaynaklanan geçerli sebepler işyerlerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen sebeplerdir.

İşçinin yetersizliğinden kaynaklanan sebepler

- İşe yatkın olmama

- Ortalama olarak benzer işi görenlerden daha az verimli çalışma

- Gösterdiği niteliklerinden dolayı, beklenenden daha düşük performansa sahip olma,

- İşe yoğunlaşmasının giderek azalması

- Öğrenme ve kendini yetiştirme yetersizliği

- Sık sık hastalanma
İşçinin davranışlarından doğan sebepler

- İşverene zarar vermek ya da zararın tekrarı tedirginliğini yaratmak

- İşyerinde rahatsızlık yaratacak şekilde çalışma arkadaşlarından borç para istemek

- Arkadaşlarını işverene karşı kışkırtmak

- İşini uyarılara rağmen eksik, kötü veya yetersiz olarak yerine getirmek

- İşyerinde iş akışını ve iş ortamını olumsuz etkileyecek bir biçimde diğer kişilerle ilişkilere girmek.

- İşini uyarılara rağmen eksik, kötü veya yetersiz olarak yerine getirmek

- İş akışın durduracak şekilde uzun telefon görüşmeleri yapmak

- Sık sık işe geç gelmek ve iş akışını aksatarak işyerinde dolaşmak

- Amirleri veya iş arkadaşları ile ciddi geçimsizlik göstermek

- Sıkça ve gereksiz tartışmaya girişmek vb.

İşçinin yetersizliğinden veya davranışlarından kaynaklanan sebepler ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması halinde geçerli sebepler olarak feshe neden olabilir. İşçinin davranışı toplumsal ve etik açıdan onaylanmayacak tutumu işyerindeki üretim ve iş ilişkisi sürecine herhangi bir olumsuz etki yapmıyorsa geçerli sebep sayılmaz.

Geçerli sebeplerle fesih İşçinin yeterliliğinden veya davranışlarından kaynaklanabileceği gibi İşçi ile bağlantısı olmaksızın İşletmenin, İşyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan sebeplerde ortaya çıkabilir.

İşyeri dışından kaynaklanan sebepler

- Sürüm ve satış olanaklarının azalması

- Talep ve sipariş azalması

- Dış Pazar kaybı

- Enerji sıkıntısı, ülkede yaşanan ekonomik kriz, Piyasada genel durgunluk,

- Hammadde sıkıntısı gibi sebeplerle işyerinde işin sürdürülmesinin olanaksız hale gelmesi

İşyeri İçi Sebepleri

- Yeni çalışma yöntemlerinin uygulanması

- İşyerinin daraltılması

- Yeni teknolojinin uygulanması

- İşyerlerinin bazı bölümlerinin iptal edilmesi

- Bazı iş türlerinin kaldırılması vb.

Bu uygulamaya gidilirken işverenden beklenen, feshe en son çare olarak bakmasıdır. Talep sipariş azalması ve ülkede ekonomik kriz nedeniyle işverence iş akdinin feshinden önce fazla çalışma kaldırılmalı, işçinin rızası ile çalışma süreleri kısaltılmalı kısaca İşverenin fesihte son çare ilkesi(ultimeratio) kapsamında hareket edip etmediği açıklığa kavuşturulmalıdır.

İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİNDE GEÇERLİ SEBEP OLUŞTURMAYACAK HUSUSLAR

- Sendika Üyeliği veya çalışma saatleri dışında ya da işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak

- İşyeri sendika temsilciliği yapmak

- Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak. Örneğin; işyerindeki çalışma şartları ile ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na dilekçe vermek rutin denetimlerde Bakanlık müfettişlerine verilen ifade sonucu işçinin iş sözleşmesinin sona erdirilmesi

- Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, dini siyasi görüş ve benzeri nedenler

- Kadın işçilerin çalıştırılmalarının yasak olduğu doğumdan önce 8 ve doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere toplam 16 haftalık sürede işe gelmemek

- Hastalık veya kaza nedeniyle işe geçici olarak devam etmemek.

3- İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİNİNDE USUL GEÇERLİ SEBEBE DAYANDIRILMASI

4857 sayılı iş Kanunu’nun 19.maddesinde “İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Yine Kanunun 19 maddesinin ikinci fıkrasına göre hakkındaki iddialara karşı savunma alınmadan, davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle işçinin iş sözleşmesi feshedilemez. Yasada “işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanarak” yapılan fesihlerden önce değil; sadece “işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerden “kaynaklanan sebeplerle feshi halinde işçinin “savunmasının alınması” gerekmektedir.

Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır” denilmekte olup yasa hükmü gereği işveren fesih bildirim nedenini yazılı olarak “açık ve kesin” bir şekilde belirtmek zorundadır. Fesih bildirimi işçi tarafından imza edilip alınmadığında veya imzadan imtina edildiğinde tutanak ile durumun tespiti yapılması gerekir. Hakkında iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Savunma şekli ve usulü ile ilgili yasada bir hüküm belirtilmemiştir. İşçiden savunma istenirken uygun bir süre verilebilir, işçinin istenilen sürede savunma vermemesi halinde, savunma hakkından vazgeçmiş sayılacağı işçiye açıklanarak bildirim ve açıklamaların işveren tarafından ispatı için yazılı yapılması gerekir. Fesih bildirimi işçinin davranışı, yetersizliği ve verimi ile ilgili neden yazılı olarak bildirimde bulunulmuş olsa, neden geçerli bir neden sayılsa bile “işçinin savunması alınmadan yapılan fesih” şekil şartı yerine getirilmediği için geçersiz sayılır.İşverenin 4857 sayılı iş Kanunu’nun 25.maddenin (iki) numaralı bendi “ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerlerinde ”gösterilen sebeplerle feshinde durumun tutanakla tespit edilmesi ve “haklı sebeple” feshedildiğinin bildirilmesinde savunma alınmasına gerek bulunmamakta birlikte sebebin öğrenildiği tarihten itibaren (6) iş günü içinde iş sözleşmesinin feshedildiğinin ispatı gerekse dayanılan haklı sebebin işverene ait olduğundan yazılı bildirim yapılması gerekmektedir.

4- İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİ BİLDİRİMİNE İTİRAZ VE USULÜ

4857 sayılı iş Kanunu’nun 20.maddesine göre “İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.

Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir” yasa hükmü gereği İş sözleşmesi fesih edilen işçi fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Öngörülen bir aylık süre hak düşürücü süredir. Bir aylık süre geçtikten sonra dava açılamaz. Bir aylık dava açma süresi hak düşürücü olup, resen dikkate alınması gerekir. Rapor hak düşürücü süreyi kesmez (Yrg.9.HK:2005/32158) Feshin geçersizliği ve işe iade ile birlikte istenen işçilik aynı davada birlikte görülemez. Zira feshin geçersizliği ve işe iade davası bir tespit niteliğinde olup seri yargılama usulüne, işçilik alacakları ise eda niteliğinde olup sözlü yargılama usulüne tabidir.(Yrg.9HK:2005/22714)

5-GEÇERSİZ SEBEPLE YAPILAN İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİNİN SONUÇLARI

4857 sayılı iş Kanunu’nun 21.maddesine göre”İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçi mahkemeden işe iade kararı aldığı takdirde, işçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur. İşveren işçiye mahkemece hükmedilecek tutarda ( en az 4 ay en çok 8 aylık ücreti tutarında) tazminat ödeyecektir. İşçinin işe iade kararından sonra başvurusuna rağmen sözle ya da eylemli olarak işe başlatılmaması iş sözleşmesi işverence feshedilmiş sayılır. Bu fesih tarihine göre işverence kıdem tazminatı ödenmelidir. Boşta geçen süreye ait 4 aya kadar ücret ve diğer haklar ise işçinin işe iade için başvurduğu anda muaccel olur(Yrg.9.HK:2008/22597) işverence işçiye ayrıca; mahkeme kararının kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre içinde en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenecektir.

İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.

İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren “on işgünü “içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.İşveren işçiye koşulları varsa sadece ihbar ve kıdem tazminatı ödeyecektir. Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir" yasa hükmü gereği; mahkeme veya özel hakem kararı ile feshin geçersizliği tespit edildiğinde işverenin karşında iki alternatif vardır.

- İşçinin işe iadesi

- İade yapılmayacak ise mahkeme veya özel hakem kararında belirtilen tazminatın ödenmesi.

İşveren tarafından; işçinin iş sözleşmesi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. Maddesindeki sebeplere dayandırılarak feshedilmesi halinde, feshin bu sebeplere uygun olmadığı iddiası ile işçi; iş güvencesine ilişkin hükümlerden yararlanabilecektir.

İş güvencesi kapsamı dışında bırakılmış işçilerin iş sözleşmeleri, “fesih hakkının kötüye kullanılması “yoluyla sona erdirilmiş ise işveren 4857 sayılı İş kanunu 17. Maddesinde yer alan bildirim süresine ait ücretin üç kat tutarında bir “kötü niyet” tazminatı ödeyecektir.

5- İŞÇİNİN İŞE GEÇ GELMESİ NEDENİYLE İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİ

İşçinin işe geç gelmesi işçinin davranışlarından kaynaklanan fesih sebebi 4857 İş Kanunu’nda belirtilmiştir. Yargıtay Kararı’nda işe geç gelme dolayısıyla iş sözleşmesinin feshedilebilmesi için işveren tarafından bazı çalışmaların yapılması gerekmektedir. İşçinin davranışlarına dayanan fesih, her şeyden önce, iş sözleşmesinin işçi tarafından ihlal edilmesini şart koşmaktadır. Bu nedenle işçiye somut olarak hangi sözleşme yükümlülüğün yüklendiğinin ve işçinin hangi davranışı ile somut sözleşme yükümlülüğünü ihlal ettiğinin tespit edilmesi gerekir. Öte yandan işçinin isteseydi yükümlülüğünü ihlal etmekten kaçınıp kaçınamayacağı belirlenmelidir. Eğer işçinin yükümlülüğünü ihmal etmekten kaçınma olanağına sahip olduğu tespit edilirse, fesihten önce işçiye ihtar verilip verilmediği, ihtara rağmen davranışını tekrar etmesi halinde İş Kanunu’nun 19. Maddesi uyarınca savunması alınarak iş sözleşmesi fesih edilebilecektir. İşçiye verilen ihtardan sonra yeni bir yükümlülük ihlali meydana gelmemişse, sırf ihtara konu olan davranışa dayanarak iş sözleşmesi geçerli bir şekilde feshedilemez. Çünkü ihtarın verilmesiyle işveren, ihtara konu olan davranış nedeniyle iş sözleşmesini feshetme hakkından feragat etmiş bulunmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun gerekçesinde işçinin işe sık sık geç gelmesi geçerli feshe örnek verilmiştir. İşçi, işe geç gelmek suretiyle iş sözleşmesinde kararlaştırılan iş görme-ücret arasındaki dengeyi işveren aleyhine bozmaktadır. Burada önemli olan husus işçinin işe geç gelmeyi alışkanlık haline getirmiş olmasıdır. Geçerli nedene dayanılarak iş sözleşmesin feshedilebilmesi için işçiye önceden ihtar verilmesi gerekir. İşçinin alışkanlık haline getirilmesinden kasıt, işçinin gelecekte de işe geç gelmek suretiyle iş ilişkisinde iş görme edimi ile ilgili olarak aksaklık meydana getireceği haklı olarak tahmin edilebilmesidir. İşçinin gelecekte de işe geç geleceğinin kabul edilebilmesi için geç kalmanın sıklığı belirleyici olmaktadır. Ulaşımdan kaynaklanan riziko işçiye aittir. İşçinin işe geç gelmesi gibi, iş süresi bitmeden evvel izin almadan işyerinden ayrılması da önceden ihtar yapılması koşuluyla geçerli fesih nedeni olarak kabul edilmelidir.

Yargıtay kararında (Yrg.9.HK:E.2007/27565) görüldüğü üzere; işçinin işe geç gelmesi dolayısıyla geçerli nedene dayanılarak iş sözleşmesinin feshedilebilmesi için “işçinin işe geç gelmeyi alışkanlık haline getirmiş olması” ve bu durumun işçiye “önceden ihtar edilmesi gerekmektedir” işçinin işe geç gelmesi ve buna ilişkin ihtar verilmesi olgularının tutanakla belirlenmesi hem işçi hem de işveren açısından Yargıtay’aintikal eden olayın çözümünü kolaylaştıracaktır.

6- SONUÇ

İşçinin davranışlarına dayanan fesihlerde tüm ispat yükümlülüğü işverene verilmiştir. Bu nedenle bilgi ve belge önemli hale gelmiştir. Bu nedenle çalışanın bütün yasal belgeleri ve iş yerindeki davranışları kayıt altına alınmalı;( İşe geliş – gidiş saatleri, performans takibi, verimlilik takibi, ücret bilgileri, özlük bilgileri ve değişimlerin takibi, eğitim bilgileri, sağlık bilgileri, kendisine zimmetlenen araç ve ekipmanlara ait bilgiler vb.)işçinin sözleşmede hangi davranışı ile yükümlülüğünü ihlal etiğinin tespit edilmesi gerekmektedir sürekli geç kalmalarda işçi yükümlülüklerinin ihlali anlamına gelen davranışı ihtar edilerek ciddi bir şekilde uyarılmalı kusurun tekrarlanmaması talep edilmeli, tekrarı halinde iş sözleşmesinin feshi sonuncun doğacağı kendisine yazılı olarak bildirilmelidir.

Bir başka Yargıtay kararında(Kaplan, s.160;Atabek,s.145) ise birçok kez yazılı ihtar ve ikaz sonrasında işçinin sürekli işe geç kalması çalışma ilişkisi işveren açısından çekilmez bir hal aldığından 4857 sayılı İş Kanunun md.25/II-h” işçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi”denilerek, işveren tarafından haklı fesih sebebi olarak sayabilecektir. İşverenin haklı sebeple iş sözleşmesini feshedebilmesi için mutlaka birkaç kez işçisinin ihtar ve ikaz edilmiş olması gerektiği, fakat buna rağmen işçinin davranışında değişiklik olmaması ve işçinin bu tutumunu ısrarla sürdürmesi hususu ifade edilmektedir.

İş güvencesi kapsamına giren 30 veya daha fazla işçi çalıştıran İşverenler, İş güvencesi hükümlerine dikkatle uymak zorunda olup İş sözleşmeleri feshedilmeden önce; geçerli sebep incelenmesi, fesih harici olanaklar düşünülmelidir(ölçülülük ilkesi ve ultimaratio prensibi)uygulanmalıdır.

İş güvencesi kapsamında bulunan İşyerlerinin 4857 sayılı Kanun sonrasında İş Kanunu’ndakiprosedürlere özen göstermeden bilmeden yaptığı fesihler nedeniyle mahkemeler feshin geçersiz olduğuna karar vermekte olup bu nedenle birçok İşveren kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, mahkemece hükmedilecek tazminat (en az 4 ay ve en çok 8 aylık ücret tutarında) çalışmadığı döneme ait dört aylık ücreti, hak kazanmış ise işsizlik sigortası işten çıkardığı işçiyi işe almak durumlarında kalmış çok ağır tazminatlar ödemişlerdir. Bu kapsamda çalışan işçiler ise Kanundan doğan yasal haklarını bilmedikleri için iş sözleşmelerinin keyfi biçimde sonlandırılmasının sonucunda alabilecekleri kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, işe iade haklarını vb. tazminat hakları kaybolmaktadır. Bu nedenle İş güvencesi kapsamında bulunan İşverenler, İşçiler İş sözleşmeleri feshi konusunda konunun uzmanlarına önemle danışmaları gerekmektedir.

Çalışma hayatında İşveren ve işçi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkları devlet hukuki düzenlemelerle gözetim ve denetim görevi yaparak çözmeye çalışmaktadır. İşveren ve çalışanlar kanundan doğan haklarını çoğu zaman bilmemekte olup İşveren ve çalışanlar bu konularda çoğu zaman mağdur olmaktadırlar.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Özdemir, Cumhur Sinan (2010). Mali Çözüm İş Sözleşmesinde Feshinde Usul

Odaman,Dr.Serkan “4857 sayılı İş Kanunun kabulü sonrasında Yargıtay kararları ışığında İşçinin; yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi ve sonuçları

İlki, Vedat(2013). Halkın Şövalyeleri Ak Saçlı Şövalyenin İzinde Gidiyor

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale yazılı veya elektronik ortamda kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır .)

Elektronik Fatura ve Defter Uygulamasına Hazır Olun

Cevdet AKÇAKOCA
Yeminli Mali Müşavir






Elektronik Fatura ve Defter Uygulamasına Hazır Olun

Tarih: 16.04.2013

Bugün, başlığı çok hoşuma giden bir yazı okudum. Yeminli Mali Müşavir Sayın Atilla Dölarslan’ın yazısının başlığı “Bir paket sigara aldık hayatımız kaydı!’” Başlık biraz abartılı ama üzerinde düşünüldüğü zaman maalesef doğru. Siz , siz olun elektronik fatura uygulamasına karşı dikkatli olun eeeey sayın tüccar ve sanayiciler.

Devlet 397-421 ve 424 sayılı Vergi Usul Kanunu genel tebliğleri ile 58 sayılı Vergi Usul Kanunu sirkülerinde elektronik fatura uygulamasının esaslarını açıklamakta ve şartları tutan firmaların 01.09.2013 tarihinden itibaren elektronik fatura kullanacakları ve 2014 yılı için ise elektronik defter sistemine de geçecekleri mecburiyetini getirmektedir.
Kimler Elektronik Fatura Kullanacak?
1. 2011 yılında madeni yağ lisansı olanlar
2. 2011 yılında madeni yağ lisansı olanlardan mal alanların 2011 yılında asgari 25.000.000 (yirmibeşmilyon) TL. brüt satış hasılatına sahip olanlar
3. ÖTV kanununa ekli (III) sayılı listedeki malları imal, inşa veya ithal edenler
(III sayılı listedeki mallar: kolalı gazozlar, biralar, şaraplar,diğer içkiler, cin,votka, likör, rakı, puro, sigarillo, içilen tütün, tütün yerine geçen maddelerden yapılmış sigaralar hemen gözümüze çarpmaktadır.
4. ÖTV kanununa ekli (III) sayılı listedeki malları imal, inşa veya ithal edenlerden mal alanların 2011 yılında asgari 10.000.000 (onmilyon) TL. brüt satış hasılatına sahip olanlar
5. 421 ve 397 sayılı VUK genel tebliğleri kapsamında elektronik fatura uygulamasından yararlanan mükellefler birbirlerine yaptıkları mal teslimi ve hizmet ifaları için elektronik fatura uygulamak zorundadır.
6. Elektronik fatura uygulaması yapan mükellefler fatura düzenlemeden önce muhatabın kayıtlı kullanıcı olup olmadığını (www.efaturagov.tr) internet sitesinden kontrolunu yapacak, kayıtlı kullanıcı ise elektronik fatura, değilse normal fatura (kağıt fatura) düzenleyecektir.
Bu uygulamaya göre tekrar belirtelim ki
a. Yukarıdaki şartlara uyanlar 01.Eylül.2013 tarihinden itibaren elektronik fatura uygulayacaklar
b. Yine bu firmalar 01.Ocak.2014 tarihinden itibaren elektronik defter kullanacaklardır.

Yukarıdaki açıklamalara göre, cironuz 25 milyon lirayı geçen bir firma iseniz ve
madeni yağ lisansına sahip bir firmadan, şirket arabasının bakımı için birkaç litre yağ alırsanız, 01.Eylül.2013 tarihinden itibaren elektronik fatura kullanmak ve 2014 yılında elektronik defter tutmak zorundasınız.

Yine cironuz 10 milyon lirayı geçen bir firma iseniz ve bir sigara firmasından sigara veya püro, yahut içki imal eden firmadan bir şişe rakı aldı iseniz, 01.Eylül.2013 tarihinden itibaren elektronik fatura kullanmak ve 2014 yılında elektronik defter tutmak zorundasınız.


Haa, bir istisnası var, siz elektronik fatura kullanacaksınız ama müşteriniz elektronik fatura kullanmayanlar listesinde kayıtlı ise o zaman kağıt ortamında fatura kullanacaksınız. Böyle de bir kolaylık getirilmiş , haberiniz olsun!!!!!!!!!!


Bütün firmaların sorumlularına ve yetkililerine tavsiyem, elektronik fatura ve elektronik defter tutulması hakkındaki tebliğleri çok ama çok dikkatle inceleyin, bu tebliğ hükümlerine göre fatura ve defter kullanmak mecburiyetinde iseniz ve kullanmazsanız Vergi Usul Kanunundaki Ceza hükümlerine göre cezalandırılırsınız.


Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale yazılı veya elektronik ortamda kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır .)

Bağımsız Denetim Kapsamı Dışında Kalan Anonim Şirketlerin Bağımsız Denetimi Nasıl Olmalıdır?

SMMM Doç. Dr. Süleyman UYAR
Akdeniz Üniversitesi
Alanya İşletme Fakültesi
suyar@akdeniz.edu.tr







Bağımsız Denetim Kapsamı Dışında Kalan Anonim Şirketlerin Bağımsız Denetimi Nasıl Olmalıdır?

Tarih: 16.04.2013

Kısa adıyla Kamu Gözetimi Kurumu (KGK) bağımsız denetim uygulamasında tek otorite olarak denetim yapabilecek şirketlerin yetkilendirilmesi sürecinde 92 tane denetim şirketine SPK, Bankacılık, Sigortacılık ve Enerji Piyasası vb. alanlarda denetim yapma yetkisi vermiş bulunmaktadır. Halihazırda bu şirketler 2013 yılı için Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen limitlerin üzerinde oldukları için denetim kapsamına giren şirketlerin denetimlerinde görev almaktadırlar.


Daha önceki yazılarımızda bizler ve diğer birçok yazar tarafından, Bakanlar Kurulunca belirlenen limitlerin altında kaldığı için denetim kapsamında olmayan sermaye şirketlerinde ve özellikle denetimsiz kalan anonim şirketlerin durumunun ne olacağı temel bir sorun olarak dile getirilmişti. TTK tüm sermaye şirketlerini denetime tabi olacak şeklide kaleme alındığından daha sonradan belirlenen limitler nedeniyle bir kısım şirketler de denetimsiz kalmışlardı.


Bu konuyla ilgili olarak 6455 sayılı “Gümrük Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”da düzenlemeler yapılmış ve limit altında kalan bütün anonim şirketler ve kooperatifler için eksik kalan denetim sistemi yeniden hayata geçirilmiştir. Bu düzenleme ile yapılan büyük bir yanlıştan dönülmüş ve denetim sistemi yeniden hayata döndürülmüştür. Unutulmamalıdır ki bağımsız denetim bir vergi denetimi değildir. Bu bağlamda bağımsız denetim işletme tarafından üretilen bilginin güvenilirliği konusunda makul güvence sağlar ve karar alıcıların kararlarına ışık tutar. Bu kadar önemli bir konunun atlanmış olması küresel ekonomide söz sahibi olmak isteyen işletmelerimiz için zaten anlamsız bir uygulama idi. Büyük bir yanıştan dönülmüş oldu. Kaldı ki birçok banka kredi vereceği işletmelerden kapsam dışında olsa bile bağımsız denetim hizmeti talep eder duruma gelmiştir.


Yeni sistemde denetimin kimler tarafından ve nasıl yapılacağı konusunda Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bir yönetmelik yayınlayacak ve uygulamaya yön verecektir. Bu konuda da Bakanlığın öncelikle konu hakkında KGK’nden görüş alacağını ve yönetmeliği ona göre şekillendireceğini tahmin ediyorum. Bu süreçte iki önemli konu belirsizliğini korumaktadır. Birincisi yeni sistemde şirketlerde kimler denetçi olabilir? İkincisi bu denetim nasıl yapacak ve rapor nasıl yazılacaktır. Bu konuyla ilgili yönetmelik hazırlığında olan yetkililere aşağıdaki hususları göz önünde bulundurmalarını öneriyorum:


Öncelikle bağımsız denetim mesleğinin bütünlüğü açısından bu şirketlerin denetiminde görevli olanların da bağımsız denetim yetkisi almış meslek mensuplarında olması gerekir.


Bağımsız denetçiler, ilgili işletmelerin mali tablolarını gözden geçirecekler ve elde ettikleri sonucu bir rapor ile açıklayacaklardır. Burada yapılacak denetim “tam bağımsız denetim” olmayabilir. Yapılacak denetim; “bağımsız inceleme”, “kısmi bağımsız denetim” veya “sınırlı denetim” olarak adlandırılabilir. Bu konu Uluslararası Denetim standartlarında benzer şekilde ele alınmıştır. Örneğin 2000-2999 kodlu standartlarda inceleme ve gözden geçirme sözleşmelerine ilişkin işlemler ele alınmıştır.


Bilindiği gibi Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu (IFAC) bünyesinde kurulmuş ULUSLARARASI DENETİM VE GÜVENCE STANDARTLARI KURULU (IAASB) tarafından yayınlanan denetim standartları; a. Uluslararası Denetim Standartları, b. Uluslararası Gözden Geçirme Sözleşmeleri Standartları, c. Uluslararası Güvence Sözleşmeleri Standartları ve d. Uluslararası İlgili Hizmetler Standartları olmak üzere dört başlık altında ele alınmıştır. Bu standartlara bakıldığında yukarıda bahsedilen “bağımsız inceleme”, “kısmi bağımsız denetim” veya “sınırlı denetim” ile tam bağımsız denetim arasındaki farklar da net bir şekilde görülebilir.

Peki, “bağımsız inceleme”, “kısmi bağımsız denetim” veya “sınırlı denetim” ile tam bağımsız arasındaki fark nedir? Her yılın sonunda yapılan, tüm yılı ayrıntılı bir şekilde kapsayan ve yeterli sayıda ve uygunlukta kanıt toplanacağı için doğrudan bir güvence sağlayan denetim tam bağımsız denetimdir. Mali tabloların gözden geçirilmesi, başka bir ifade ile sınırlı sayıda kanıt toplanması, tam bir denetimden ziyade gözden geçirme faaliyetinin yapılması nedeniyle tam ve doğrudan bir güvence yerine, ikinci dereceden veya dolaylı bir güvence sağlayan denetim ise “bağımsız inceleme”, “kısmi bağımsız denetim” veya “sınırlı denetim”dir.


Uluslararası Denetim ve Güvence Standartları’na göre her iki denetimde denetim raporu da farklı yazılacaktır. Örneğin tam bağımsız denetimde denetçi denetim raporunun görüş kısmını;

“Görüşümüze göre, ilişikteki finansal tablolar, ABC A.Ş.’nin 31 Aralık 2012 tarihi itibariyle finansal durumunu, aynı tarihlerde sona eren yılla ait finansal performansını ve nakit akımlarını, finansal raporlama standartları çerçevesinde doğru ve dürüst bir biçimde yansıtmaktadır” şeklinde yazacaktır.

“Bağımsız inceleme”, “kısmi bağımsız denetim” veya “sınırlı denetimde” ise denetçi denetim raporunun görüş kısmını;

“İncelememiz sonucunda, ABC A.Ş.’nin 31 Aralık 2012 tarihi itibariyle finansal durumunu, aynı tarihlerde sona eren yılla ait finansal performansını ve nakit akımlarını, finansal raporlama standartları çerçevesinde doğru ve dürüst bir biçimde yansıtmadığı konusunda herhangi bir hususa rastlanılmamıştır” şeklinde yazacaktır.

Yukarıda kısaca özetlendiği üzere, belirlenen limitlerin altında kalan anonim şirketler ve kooperatifler için önerilen bağımsız denetim modelinde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın ilgili yönetmelikte üzerinde durması gereken husus Uluslararası Denetim ve Güvence Standartları’nda anlatıldığı şekliyle “bağımsız inceleme”, “kısmi bağımsız denetim” veya “sınırlı denetim” bir uygulamayı hayata geçirmesidir. Aksi taktirde kendimize özgü bir bağımsız denetim modeli uydurmuş oluruz.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale yazılı veya elektronik ortamda kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır .)

Eşin İşyerinde Ücretli / Ücretsiz Çalıştırılması Durumunda Sorumluluklar

İsmail DÜLGER
Yeminli Mali Müşavir
ismaildulger63@mynet.com










Eşin İşyerinde Ücretli / Ücretsiz Çalıştırılması Durumunda Sorumluluklar

Tarih: 04.04.2013

Ülkemizde esnaf-sanatkarlar olarak tabir edilen gelir vergisi mükellefleri rekabet ortamı da dikkate alındığında;ekonomik faaliyetlerini sürdürürken işçi çalıştıracak gelir elde edemediklerindengeçimlerini sağlamak için fedakar eşlerini de işyerlerinde ücretsiz çalıştırmaktadırlar.

Gelir Vergisi kanununun 61 inci maddesinde ; “ Ücret, işverene tabi ve belirli işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olarak tanımlanmıştır.

Ücretin ödenek,tazminat,kasa tazminatı,(mali sorumluluk tazminatı) tahsisat, zam, avans,aidat,huzur hakkı,prim,ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez” hükmü yer almıştır.

Gelir vergisi kanununun 94 üncü maddesin birinci fıkrasının birinci bendinde ise hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61.Madde de yazılı olup, ücret sayılan ödemelerden istisnalardan faydalananlar hariç) 103 ve 104 üncü maddelere göre gelir vergisi tevkifatı yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Aynı kanunun 96 ıncı maddesinde “ vergi tevkifatı, 94 üncü madde uyarınca nakden ve hesaben yapılan ödemelere uygulanır.Hesaben ödeme deyimi, vergi tevkifatına tabi kazanç ve iratları ödeyenleri istihkak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade eder.” Hükmü yer almakta olup, aynı kanununu 98. Maddesinde 94.cü maddeye göre tevkifat yapmak zorunda olanların beyanname verme süreleri belirtilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında,gelir vergisi mükellefinin (ticari, zirai kazanç elde eden) faaliyetini sürdürdüğüişyerinde veya şubesinde eşini çalıştırması eşine nakden veya hesaben herhangi bir aylık veya ücret ödememesi ve eşi adına Sosyal Güvenlik kurumuna sigorta pirimi ödememesi durumunda ortada nakden veya hesaben yapılan bir ödeme olmadığından gelir vergisi tevkifatı yapılmasıve muhtasar beyanname verilmesi söz konusu olmayacaktır.

Bilindiği üzere, Gelir Vergisi Kanununun 41 inci maddesinde gider kabuledilmeyen ödemeler belirlenmiştir. Buna göre ticari, zirai kazanç elde eden gelir vergisi mükelleflerinin eşlerini fiilen işte çalıştırarak nakden veya hesaben ücret ödemeleri veya sigorta primleriniödemeleri halindeise vergi tevkifatı yapmak, muhtasar beyanname ile beyan etmek ve ödediği ücretinve işveren sigorta primlerininGVK 41 inci maddesinin 2.ci bendi (“Teşebbüs sahibinin kendisine, eşine, küçük çocuklarına işletmeden ödenen aylıklar, ücretler, ikramiyeler, komisyonlar ve tazminatlar kanunen kabul edilmeyen gider olarak kabul edilecektir.”) uyarınca kanunen kabul edilmeyen gider olarak defter kayıtlarına intikal ettirilmesi gerekmektedir. Serbest meslek kazancı elde eden mükellefler için eşe ödenen ücretin gider yazılmasını engelleyen hüküm bulunmamaktadır.(G.V.K.mad.68)

5510 sayıl Sosyal Sigortalar ve Genel sağlık Sigortası kanununun 6 ıncı maddesinde ise sigortalı sayılmayacaklar belirlenmiş olup, 6 ıncı maddenin (a) bendinde “işverenin işyerinde ücretsiz çalışan eşinin sigortalı sayılmayacağı hüküm altına alınmıştır.

Bu durumda işverenin eşi işyerinde ücret karşılığı fiilen çalışıyor ise ücret ve sigorta ödemelerinin yasal defter kayıtları ve belgelere intikal ettirilmesi gerekmektedir.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale yazılı veya elektronik ortamda kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

İşleme Alınmayan Veya Gereği Yapılmayan SMMM Veya YMM Raporlarına Göre Meslek Mensupları Cezalandırılamaz

Dr. Mustafa ALPASLAN
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir





İşleme Alınmayan Veya Gereği Yapılmayan SMMM Veya YMM Raporlarına Göre Meslek Mensupları Cezalandırılamaz

Tarih: 15.04.2013

Bilindiği gibi, 3568 sayılı yasaya göre unvan almış, yetki almış ve çalışanlar listesine adını kaydettirerek görev yapan SMMM’ler veya YMM’ler kendilerine yasaların verdiği sınırlar çerçevesinde unvanlarına göre muhtelif raporlar düzenlemektedirler. Örneğin, 3568 sayılı yasaya göre unvan almış bir SMMM’nin düzenleyeceği raporlar kısaca şöyledir:
-
SGK ilişiksiz raporları
-
Sınırlı uygunluk denetim raporu,
-
Sermaye artış raporu (sermayenin ödendiği raporu)
-
Özvarlık tespit raporu
-
Talebe göre muhtelif inceleme ve doğruluk tespit raporları
-
Talebe göre düzenlenebilecek ihtiyari özel amaçlı raporlar
-
Bankalara sunulan kredi talep raporları
-
Diğer raporlar
3568 sayılı yasaya göre unvan almış YMM’ler ise düzenleyebilecekleri raporlar kısaca aşağıda olduğu gibidir:
-
Tam tasdik raporları,
-
KDV iadesi – mahsup raporları,
-
Sermaye artış raporları
-
ÖTV iade raporları
-
SGK ilişiksiz raporları
-
İlaç fiyatları tespit raporları
-
Ücret istisna raporları (serbest bölgelerle ilgili)
-
Talebe göre düzenlenebilecek ihtiyari özel amaçlı raporlar
-
Bankalara sunulan kredi talep raporları
-
Yatırım indirimi tasdik raporları
-
Solvent ve kimyasal maddelerle ilgili tasdik raporları
-
Ve diğer raporlar
Uygulamada 3568 sayılı serbest muhasebecilik serbest muhasebeci mali müşavirlik ve yeminli mali müşavirlik kanunun 12. maddesinin Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan genel tebliğlerde SMMM’lere veya YMM’lere bir çok konuda rapor düzenleme yetkisi verilebilmektedir.

Özellikle YMM’ler tarafından düzenlenen raporların gereği vergi dairesi tarafından süresi içerisinde yerine getirilmesi ve gereği ne ise, bu işlem vergi dairesi tarafından derhal uygulanmalıdır. YMM tarafından düzenlenen, tasdik, iade, mahsup vs. raporların gerekleri ne ise vergi dairesi tarafından yerine getirilmemesi halinde bunun gerekçeleri yazılı olarak YMM’ye tebliğ edilmek zorundadır.

YMM’ye veya SMMM’ye ibraz edilmeyen herhangi bir belgeden dolayı 3568 sayılı yasaya göre unvan almış meslek mensuplarının sorumlulukları yoktur. Bu konuda yüksek mahkeme Danıştay’ca verilmiş ve müstakar hale gelmiş pek çok emsal kararlar bulunmaktadır. [1]
Ancak uygulamada SMMM tarafından düzenlenen bir SGK ilişiksiz raporu SGK tarafından işleme konulmayıp, bilahare işveren tarafından bu rapora göre değil de aranan asgari işçilik nispetlerine göre haricen kuruma nakit para yatırılarak ilişiksiz belgesi alınabilmektedir. Bu noktada, meslek mensubuna kurum tarafından yazılı olarak tebligat yapılıp raporunun işleme alınmadığı bildirilmektedir. Buna karşın aradan bir müddet geçtikten sonra meslek mensubu hakkında SGK müfettişleri tarafından “suç raporu” veya “görevi ihmal raporu” düzenlenerek meslek mensubu hakkında bağlı olduğu odaya suç duyurusunda bulunabilmektedir. Oysaki, somut olayda meslek mensubunun raporu dikkate alınmamış ve rapor yok sayılmıştır. Buna mukabil işveren gidip beyan ettiği asgari işçilik dışında ayrıca nakit para yatırıp kurumun istediği işçilik oranını tutturup “temiz kağıdını” almış ve iş bitmiştir. Bu aşamadan sonra zaten meslek mensubu raporu kadük olmuştur. Kadük olan raporun üzerinden hareketle meslek mensubunun cezalandırmanın gereği olamaz.[2]
Diğer yandan, bir YMM tarafından ÖTV ile ilgili tasdik raporunun vergi dairesine süresi içerisinde verilmesine rağmen bu rapora göre işlem yapılmayıp, bilahare vergi dairesi tarafından YMM’ye raporunun dikkate alınmadığı tebliğ edilmektedir. Durum böyle olmasına rağmen işleme alınmayan başka bir ifade ile, gereği yapılmayan YMM raporu hakkında aradan belirli bir süre geçtikten sonra YMM hakkında disiplin koğuşturması başlatıldığı görülmektedir. böyle bir durum karşısında YMM’nin yerel odalarda ifade vermesi hatta mahkemelerde duruşmalarda zaman kaybetmesinin bir anlamı olamaz. Anlamı olmadığı gibi de, dikkate alınmamış, gereği yapılmamış bir YMM raporu hakkında meslek mensubuna maddi ve manevi yönden mağdur edilmesinin yasal hiçbir dayanağı olamaz. Bilindiği gibi, SMMM ve YMM’lerin sorumluluğu düzenledikleri ve resmiyette işleme alınan geçerli kabul edilen raporlar üzerinden tarh zamanaşımı süresi içerisinde yani 5 yıl içerisinde muhtemel rapor kapsamındaki cezalı tarhiyatlardan mükellefle beraber müşterek ve müteselsil sorumluluğu bulunmaktadır.[3] İşleme alınmayan rapordan dolayı 3568 sayılı yasaya göre unvan almış meslek mensupları sorumlu olamazlar.

[1] DVDDK kararı, 21.03.2008 gün ve E:2007/319-K:2008/212 sayılı kararı.
[2] 5510 sayılı yasa md. 59/4 ve yine 5510 sayılı yasa md. 85/5. ayrıntılı açıklamalar için bkz. BİLGİLİ Özkan, Sosyal Güvenlik Uygulaması, İzmir Eylül 2008, s.350.
[3] 3568 sayılı yasa md. 47, 48 ve 213 sayılı VUK mük. md.227 ve ayrıca TCK md.257

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale yazılı veya elektronik ortamda kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)